24.07.2017

EŞLERİN KARŞILIKLI SORUMLULUKLARI

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

Varlık âleminde her şeyin, eş olma/eş tutma sistemine göre varlığını sürdürme eğilimi, tabiatında var olan İlahi yasa gereğidir.  Mevcudiyetin devamı canlı neslinin sürdürülebilmesi ile mümkündür. Kur’an’da: “Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden iki eş yarattı”[1] buyurulması, varlıklardaki eşleştirme ilkesinin, tekliğin imkânsızlığının ifadesidir.

Her şeyi çift yaratan Allah (cc), insan cinsini de birbirini tamamlayan iki eşten yaratmıştır. Kur’an: “Ey insanlar! Sizi tek bir cevherden/nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinizden sakınınız. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakınınız. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir”[2] ayeti ile hem bu hakikati ifade etmekte hem de eşyada var olan eşleşme sistemini ve ahiretin kesinliğini ispatlamaktadır. Zira her şey kendi eşi ile birleşerek ürün vermekte, kendi devamını sağlamaktadır. Dünyanın mahsulü de ona eş olarak ikame edilen ahirette ortaya çıkacaktır. Bu nedenle Allah Resulü (SAV): “Dünya Ahiretin tarlasıdır”[3] buyurmuşlardır.

İlk insan ve ilk peygamber Âdem (as)’i topraktan, eşini de ondan yaratan Yüce Allah (cc), “Allah sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir”[4] ulvi kelamı ile eşlerin birbirleri için huzur ve neşe kaynağı olduklarını ifade buyurmaktadır. Hem kuşakların birbiri ardınca devamı hem de huzur ve mutluluğu, Allah’ın adının anılması ve aleniyet esaslarına göre şekillenen nikâhla teminat altına alınmış, insan doğasına ve ahlakına ters; nesle, öz varlığa ve toplumsal hayata zarar veren ilişki yasaklanmıştır. Her konuda olduğu gibi kadın erkek ilişkilerinde de ölçülü olma esası getirilmiştir. Yüce Allah (cc), “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır”[5]fermanıyla aile ve toplum büyüklerine önemli bir görev yüklemektedir. Evlenme çağına geldikleri halde sırf maddi imkansızlıklar sebebiyle gençlerin bu haktan mahrum bırakılmaları büyük bir vebaldir. Çünkü evlilik, görünmeyen manevi bir bağla erkekle kadını bir araya getirmektedir. Bu ruhani ilintinin tesisini, kişisel ve indi değerlendirmeler sebebiyle tehir ya da ihmal etmenin doğru olmadığı, Allah’ın ihsan ve inayetinin genişliğine olan inanca zarar verdiği bilinmelidir.

Hakikatte İman terbiyesi etrafında nesil yetiştirmek gibi yüce bir amaç uğruna bir araya gelebilen ve birbirlerinin mahremlerini öğrenen erkek ve kadına ait dirlik, muhabbet ve merhamet ekseninde gerçekleştirilebilir. Aksi halde insana yüklenmiş olan emanetin/halifelik görevinin gereğini yerine getirmek mümkün değildir. Yüce Kur’an’ın “Kendileriyle huzur bulasınız diye size kendi (cinsi)nizden eşler yaratması ve aranıza bir sevgi ve merhamet vermesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir”[6] ifadesi, bu gerçeği dile getirmektedir. Kâinatın sahibi olan Allah (cc), evliliği emretmiş, farklı kişiliklerden doğacak meselelere katlanma ve onları anlayışla karşılama cihetinde eşlerden her birine sevgi, merhamet bağışlamış, hayatın bu ağır yükünü taşınır hale getirmiştir.

İslam Dini, sorumluluk noktasında kadınla erkek arasında fark gözetmemiş, her bireyin yükümlülüğünü anne veya baba olarak formüle etmiştir. Bu görevlerden hiç biri üstünlük vesilesi değildir. Biri olmadan diğerinin aile oluşturması, neslini çoğaltması ve ailevi ve toplumsal ödevlerini yerine getirmesi imkânsızdır. Dolayısıyla çetin yaşam yokuşunda bir görev taksiminden söz edilmektedir. Üstünlük ise Allah’a karşı ödevlerin yerine getirilmesinde aranmalıdır. Kur’an’ın üslubuyla bu gerçek şu şekilde ifade edilmektedir: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.”[7]

Kişi, cinsel tatminin ötesinde hayatın sayısız zorluklarını aşma mücadelesinde maddeten ve manen destek bulacağı, hayatı birlikte paylaşacağı, kader birliği yapacağı bir eşe, sıcak bir yuvaya, bu yuvanın çiçeği çocuk edinmeye muhtaçtır. Bu ihtiyaçların giderilmesi ancak Hz. Peygamber (sav)’in; “Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır. Malından dolayı, soyundan dolayı, güzelliğinden ve dindarlığından dolayı, sen dindar olanını tercih et elin bereketle dolsun”[8] buyruğunda dile getirilen ulvi duygu ve mülahaza ile gerçekleştirilmeli, ölçü olarak dini bütünlüğün yansıması olan ahlak güzelliği tercih edilmelidir.

Toplum ailelerden, aileler ise bir kadınla bir erkeğin nikâh bağıyla bir araya gelmesinden müteşekkildir. Toplumların geleceği, her açıdan sağlıklı aile yapısıyla teminat altına alınabilir. Zira aileler topluma eleman yetiştiren çıraklık merkezleri gibidir. Bu merkezlerde çıraklık doğumla birlikte başlar ve hayatın sonuna kadar devam eder. Aile fertleri ne kadar nitelikli olursa bu evsaftaki fertlerin oluşturacağı toplum da o derece seçkin olacaktır. Uluslararası, toplumsal ve fertler arasındaki ilişkilerde de sosyal hayatın itibarı bu keyfiyete bağlıdır.

Toplumun temel dayanağı olması yönüyle aile bireylerinin hayata yetiştirilmesi uzun, zorlu, yorucu hatta yıpratıcı bir süreçtir. Dünyadaki sorumluluğu bir tarafa, huzur-u mahşerdeki hesabı zihinlerin yorulmasına neden olmaktadır. Bu önemine binaen Kur’an ve Sünnet, evliliği teşvik ederken aile bütünlüğünün korunması ve sağlıklı yürütülmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını öngörmüştür hatta emretmiştir.

  İnsanın her şeyi ile sınanmakta olduğu bilinci ile şehevi arzuların tatmini meşru olmayan yollarla karşılanmamalıdır. Hz. Peygamberin hayat tarzı olarak benimsenmesini önerdiği evliliğe[9] adım atılmalı, evli iken de evlilik dışı geçici ilişkilerde bulunmanın ailevi ve toplumsal felakete yol açacağı[10] bilinmelidir.

Eşlerden her birinin diğerine karşı yaklaşımı, sevgi ve saygı esasının yanında Kur’an’ın ve Sünnetin getirmiş olduğu “… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bulunduğu gibi. kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır. Ancak erkekler bu haklarda kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah azizdir, hâkimdir”[11]“(Ey erkekler) Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi kadınlarınız da sizin üzerinizde hakları vardır”[12] hakkı hukuku öne alan ölçüye göre olmalıdır. Zulümden, yalandan, hileden, aldatmadan, haksızlıktan, zarar vermekten, kalp kırmaktan, incitmekten kaçınılmalı, güler yüz ve tatlı dil egemen kılınmalı, sevinçler ve üzüntüler paylaşılmalı, ihtiyaç anında fedakârlıkta bulunulmalıdır. Hayat arkadaşlığının karşılıklı güvene dayalı olduğu bilinmeli, iyi niyet hayatın esası olmalıdır.

Özellikle erkekler sinirli, hırçın ve kırıcı olmamalı, Kur’an’ın hanımlarla iyi geçinme emrine[13] uygun davranmalıdır. “Kadınların erkekler üzerindeki hakları nelerdir?” sorusuna; Peygamberimiz (s.a.v.)’in; “Yediğinden yedirmesi, giydiğinden giydirmesi (kadının kocası üzerindeki hakkıdır.) Sakın (eşinin)yüzüne vurmasın, ona kötü muamelede bulunmasın, evin dışında onu terk etmesin” şeklinde cevap vermesi, kadınlarla ilgili her uygulamanın sorumluk gerektirdiğine, güçlü olanın zayıfı ezme eğilimi bulunduğuna işaret etmektedir.

Modern zamanların bütün imkanlarını kullanarak eşler, kişisel gelişime katkı sağlamak amacıyla bilgi ve kültür düzeylerini yükseltmeli; inanç, ibadet, ahlak ve sosyal hayatla ilgili konularda Kur’an ve sünnetin yaklaşımını öğrenme gayreti sarf etmelidir. Zira bilgisiz, boş dimağdan sâlih amel beklenemez. Bu sebeple dünyayı da ahreti de aydınlatan bilgi, insanın temel ihtiyacıdır. Aile büyüğü bilginin erdemiyle hane halkını dünya ve ahret sıkıntılarından, fitne ve fesattan korumalı,[14] saygınlığının zedelenmesine izin vermemelidir. Kişinin ailesini koruma göreviyle yükümlü olduğunu hem Kur’an hem de hadisler haber vermektedir.[15]

Eşler arasında her bakımdan adaletle muamele de, huzur ve mutluluk açısından önemlidir. Yemede içmede, giyimde kuşamda, ödüllendirmede cezalandırmada, kısaca hayatın her alanında herkese hakkı olanı vermeye, hiç kimsenin hakkına engel olmamaya itina gösterilmelidir.

Eşler birbirlerine güven aşılamalı, sırlarını başkaları ile paylaşmamalıdır. Allah Resulünün şu sözü bu konuda titizlik göstermeyenler için korkutucudur: “Şüphesiz ki Kıyamet günü, Allah’ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca birbiriyle içli dışlı olduktan sonra, hanımının sırlarını erkeğin etrafa yayması o gün en büyük ihanettir.”[16] Özellikle boşanmalardan sonra tarafların birbirlerine yönelik ithamları ve mahremiyetle ilgili sırların, intikam hırsıyla başkalarıyla paylaşılması son derece yakışıksız bir o kadar da günahtır. Mukaddesatla ilgili görsel veya işitsel hiçbir eğitimin verilmediği gençler, evliliği şehevi arzuların tatmini olarak görmektedir. Şehvette sınır tanımayan nefis başka arayışlara girmekte ve boşanmalar kaçınılmaz olmaktadır. Bunun tek çaresi ise Allah Resulünün terbiye/eğitim metodunu uygulamaktır.

Toplumu oluşturan aileler, erkek ve kadının nikâh akdi ile bir araya gelmeleri ile teşekkül eder. Bu sebeple evlilik kutsal sayılmış, evliliğe giden yolda yapılan törenlerde gösterişten uzak kalınması da öğütlenmiştir. Fikirlerin ve duyguların birbirinden farklı olacağı anlayışını gözeterek eşlerin her konuda saygıyı ve gönülden bağlılığı ilke edinmeleri gerekir. Birbirlerine yabancı iken aynı ortamı paylaşmak zorunda olmanın karşılıklı fedakarlığı gerektirdiği bilinmelidir. Huzur ve mutluluğun kaynağı ve anahtarı da budur.

Salât ve Selam olsun kutlu elçiye

Selam ve Dua ile…

Hüseyin KÖKSAL

İlçe Müftüsü


[1] 51/Zariyat, /49

[2] 4/Nisa, 1

[3] Müslim, İman, 322

[4] 7/A’raf, 189

[5] 24/Nur, 32

[6] 30/Rum, 21

[7] 49/Hücurat, 13

[8] Müslim, Rada 53, II, 1086

[9] Ibn Mâce, Nikâh, 1,I, 592.

[10] 17/İsra, 32

[11] 2/Bakara, 228

[12] Tirmizî, Tefsir, 10. V, 274

[13] 4/Nisa, 19

[14] 66/Tahrim, 6