Bismillahirrahmanirrahim
Adem’im çocukları arasında takdir edilen kardeşlik, müminler arasında Allah’a olan yakınlığa ve sadakate bağlanmıştır. Tazeliğini ve özgünlüğünü her asırda muhafaza eden bir dizi ölçüye dayalı kardeşlik münasebetleri, insan onurunu korumayı, birlikte yaşama kültürünü, dostluğu ve sırdaşlığı hakim kılmayı hedeflemiştir.
Kardeşler arasında tesis edilmesi gereken hukuka ilişkin ahlakiliğin esası, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma ilkeleri üzerine kurulmuştur. Bütün ihtiyaçlarını tek başına gidermeye muvaffak olamayan insan, huzurlu ve mutlu yaşayabilmesi için hemcinsinin desteğine ihtiyaç duyar. Esasen insanın en büyük dostu olan Allah, onun ruhsal ve bedensel bütün ihtiyaçlarını takdir ederek kazanılmaya hazır hale getirmiş, dostluğun zirvesini gerçekleştirmiştir. Bunun karşılığında insandan beklenen dostluk ifadesi, şükür ve minnetle acziyet, tevazuyla inkıyattır. Allah-kul ilişkisinde, Yüce Allah’ın kullarına lütuf ve ihsanı, kulların da ona minnet ve şükürle bağlılığı, dostluğun en büyük tezahürüdür. Kullarına her şeyden daha yakın olan Allah’ın, hayat veren düsturlara uyulması için yaptığı çağrıya uyan kimse ona yakınlık sağlayabilir.
Görüp gözetme, yardımlaşma ve dayanışma, din kardeşliğinde birleşen müminlerin toplumsal ödevidir. Allah adına ve onun hatrı için yakını olmayana yakın, göçmene yardımcı ve koruyucu olmak; iman ve ibadetten sonra hemcinslerle hayatın paylaşılması, iyi bir kul olmanın üç unsurundan birisidir. Oruç, yemin ve zıharda hataların telafisinin belli miktarlarda maddi tutarın ihtiyaç sahiplerine ödemeye bağlanması, ibadetlerde telafi imkanı ve yöntemi olması yanında sosyal hayatın en büyük güvencesi sayılan ülfetin gerçekleştirilmesine yöneliktir. Bu nedenle imkanların paylaşılmasında kıymet ifade eden nitelikli şeylerin infak edilme zorunluluğu cennete götüren iyiliğin kazanılması için şart koşulmuştur.[i] Kur’an’ın bu ilkesel ve müesses çağrısı, İslam Medeniyetini şekillendiren vakıf müessesesinin en mühim dinamiğini teşkil etmiştir.
Kimsesiz, fakir, düşkün gibi toplumun mağdur ve ihmal edilmiş kesimlerine el uzatarak, kol kanat gererek merhamet hisleriyle mağduriyetlerini gidermek, birçok ayet ve hadiste üzerinde durulan en büyük sorumluluk, ibadet ve imtihan konusudur. Hayır konusunda hassasiyet taşıyanların, imtihan yarışında öne geçenler olarak tanıtılması,[ii] iyilik ve takva üzere yardımlaşmanın, kesin hüküm cihetiyle zorunluluğuna dikkat çekilmesi,[iii] Allah için yapılan zerre miktarı hayrın en iyi ahiret azığı olduğuna dikkat çekilmesi,[iv][v] infak emrini yerine getirmemenin hüsran gerekçesi olduğu şuuruyla,[vi] ilgi ve desteğe muhtaç olanların, nefse tercih edilmesi, fedakarlıkla özdeşleşen kulluğun farklı bir boyutudur.
Sadaka olarak da adlandırılan hayır ve iyiliğin, imandan sonra kötülük yapmaktan vazgeçmeye varıncaya kadar sınırsız çeşit, yol ve alternatifleri vardır. Bizatihi yardımlaşma ve tesanüdün araçları durumundaki kazançtan ve üretimden aileyi ve başkalarını da faydalandırma, yoldaki zararlıları ve engelleri kaldırma, doğal çevrenin düzenine müdahale etmeme, adalete karar verme, dargınlıkları ortadan kaldırma, güzel ve yumuşak söz söyleme, iyiliği özendirip, kötülükten sakındırma, bütün canlılara şefkat ve merhamet gösterme, söylem ve eylemle insanlara zarar vermeme ve insanlara maddi ve manevi yönden faydalı olma, tasarlanan kötülüğü yapmaktan vazgeçme, başkalarının ayıbını, kusurunu örtme, fitneye sebebiyet veren söz ve davranışlardan uzak durma, devlete ait malı kişisel maldan daha iyi koruma, verilen görevi emanet anlayışıyla en iyi şekilde yapma… gibi her husus, kolaylıkla yerine getirilebilmesine karşın büyük mükafata, toplumsal ünsiyet ve kaynaşmanın sağlanmasına vesile olan kardeşlik ahlakı ve hukukunun zorunlu gereklerindendir.[vii]
Hayatı, Allah’ın emrettiği gibi yaşama hürriyeti başta olmak üzere insana saygınlık kazandıran temel hak ve özgürlükleri elde etmek için yurtlarından, evlerinden, ailelerinden, maddi imkanlarından ayrılarak muhacir/mülteci durumuna düşen, ilgiye ve yardıma muhtaç müslümana kayıtsız kalmamak, Allah Resulü’nün tesis ettiği kardeşliğin özünü ve ilkelerini oluşturmakta, Allah ve peygamber sevgisi temelinde evin ve ekmeğin bölüşülebileceği gönül genişliğine dayanmaktadır. Bugün muhtaç, mülteci, muhacir, mağdur… olanlarla hayat standardı ve refah düzeyi yüksek olanların içinde bulundukları şartlarla imtihan edildikleri, birinin diğerinin yerinde olabileceği, istediği gibi harcamada bulunanın elindeki imkanlardan mahrum olabileceği ve elinden alınabileceği, mağdur ve mahrum kesime her türlü ilginin, Allah’a ve Allah’ın dinine yardım olarak değerlendirileceği göz ardı edilmemelidir. Allah’ın yardımını celbetmenin yolu da budur. İhtiyaç sahipleriyle ilgilenmeme, açları doyurmama merhametsizliğin kanıtı, imandaki zafiyetin işareti ve bu yardımdan mahrumiyetin gerekçesi sayılmıştır.[viii] Ülkelerindeki savaş sebebiyle başka memleketlere sığınan müslümanlara yardım etmeyi bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Evi barkı, yiyeceği, giyeceği bulunmayan temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kim olursa olsun, hangi dine mensup olursa olsun ilgiyi hak eder. Mekkeli Muhacierlere Medineli Ensarın yakınlığı, bu konudaki bağlayıcılığı bildirmekte, Osmanlının sürgüne maruz kalan Yahudilere misafirperverliği de, bu büyük alicenaplığın kurumsallaştığını göstermektedir.
Dünya hayatında duyarlı kul olabilmenin esası; dinin doğrularını iki asıl kaynaktan; Kur’an’dan ve peygamber uygulamalarından öğrenmeye dayalıdır. Rehbersiz aklın, ölçüsüz yaşam şekline, mutsuzluğa ve huzursuzluğa, nihayet hüsrana sebebiyet vereceği bilinmelidir.
Dualarda buluşmak dileğiyle…
Hüseyin KÖKSAL
Vakfıkebir İlçe Müftüsü
[i] 3/Al-i İmran, 92
[ii] 35/Fatır, 32
[iii] 5/Maide, 1; 16/Nahl, 90
[iv] 2/Bakara, 197, 215
[v] 99/Zilzal, 99
[vi] 63/Munafikun, 10, 11
[vii] Buhari, Zekat, 30, Edeb, 33; Buhari, Sulh 11, Cihad 72, 128; Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Zikir 38
[viii] Hakim, Mustedrek, II, 15/2