Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla…
Bir erkekle bir kadından ibaret olan insan,[1] sayılamayacak kadar nimet ve imkânla kavuşturulmakla[2] varlık âleminin en değerlisi olma onuruna layık görülmüştür. İnsanın yararlı niteliğine ilişkin ilahi takdirin ifadesi, Kur’an’a özgü icazla dile getirilmiştir. Henüz varlık sahnesinde yerini almadan, halife olarak görevlendirildiği,[3] seçkin bir varlık olarak yaratıldığı,[4] meleklerin kendisine secde ettiği, haber verilmiştir.[5] Yeryüzünü bayındır hale getirme ve iyileştirme, kâinatı İslam’ın evrensel ilkeleri etrafında düzenleme görevine yaraşır bir tabiatla yaratılmış,[6] yaratılmışların en değerlisi konumuna yükseltilmiştir.
Sayısını bilemediğimiz canlı çeşidinden sadece insana verilip diğer canlıların mahrum bırakıldığı her şey, insanın Allah Teâla nezdinde yaratılmışların en değerlisi olduğunun ifadesidir. Hiç kuşku yok ki, bilgi ve fikir üretmenin, doğru ile yanlışı ayırmanın anahtarını oluşturan akıl, insanın adını anılmaya değer kılan ilahi lütuf ve ikramlarda zirveyi temsil eder. Bu nedenle göklerin, dağların ve yerin yüklenmekten çekindiği, insanın ise gönüllü olarak kabullendiği emanetten[7] maksadın da akıl olduğu ifade edilmiştir. İnsan akli melekelerle teçhiz edilerek Allah’ın hitabına ve aklın istimali için lüzumlu olan her şeye hak kazanmıştır. İnsanın yaratılışı ve anatomisine ilişkin Kur’an’ın temas ettiği her ayrıntı;[8] onun diğer canlılardan farklılığını ve ayrıcalığını dile getirmekte ve yerküre üzerindeki mühim görevine dikkat çekmektedir. İnsanı konu alan ilim dallarının tüm uğraşlarına ve ortaya çıkardığı bunca buluşa rağmen insanla ilgili keşfedilemeyen hususların daha çok oluşu; hakkındaki küçük âlem tanımlamasını haklı çıkarmaktadır. İlginç olan şudur ki, insan kendisiyle ilgili araştırmaları bizzat yapmasına rağmen cinsini tanımlamada, nitelendirmede ve bunları gerekçelendirmede acziyet yaşamaktadır.
İnsanın varlık âlemindeki özel görevi, yaratılışındaki esrarın ve içinde bulunduğu türlü imkânların gerekçesini teşkil etmektedir. Kuşaktan kuşağa tevarüs ederek üzerinde yaşadığımız gezegende hayat son buluncaya kadar insan neslinin sürdüreceği imar, ıslah ve üretim görevi, imkânların keyfe kurban edilmesine engel olmakta, kulluk görevine amade edilmesini zorunlu kılmaktadır. İnsan nevinin bu ulvi sorumluluğu Allah katında değerlerin en büyüğüne, nimetlerin tamamına mazhar kılınmasına vesiledir.
İnsanın istisnai konumu; özel görevi sebebiyle kendisine emanet edilen her türlü imkânın ve değerin bütün saldırılardan korunmasını zorunlu kılar. Kur’an, hayatı, soyu, malı, aklı ve din dâhil her türlü tercihi koruma görevini, insana yüklemiştir. Bir insanı öldürmenin tüm insanları öldürmek kadar kötü sonuçlar doğuracağını, evlilik dışı kadın erkek ilişkisinin gayri ahlaki fuhuş olduğunu, geçici süreyle de olsa aklı devre dışı bırakan her türlü içecek yiyecek ve keyif verici maddenin şeytan işi pislik olduğunu, din dâhil kişisel tercihlerde ikrah kullanılamayacağını haber vermiştir.
İnsan bunca ikramla varlık âleminde değerli kılınmış olmasına karşın sorumsuz bir varlık değildir. İlahi lütuf ve ikramın layık gördüğü saygınlığı koruyabilmesi, onun kararlılığına ve gayretine bağlanmıştır.[9] Vakur bir kul, öncelikle kendi varlık serüvenini incelemeli, Rabbine ulaşmada ve onu tanımada fıtratına ihanet etmemeli, ezel-i ervah’ta verdiği sözle sembolleşen iyi ve yararlı insan olma ahdine sadık kalmalı ve akıp giden zamanı, vahyin gerçekleri ve vahyin hayat bulmuş en mükemmel şekli olan Peygamber (sav) uygulamalarıyla disipline etmelidir.
Kur’an, hayatın bilgiyle başlaması, okuma, inceleme, tetkik ve tefekkürle sürdürülmesi, tefekkürün, yaşam tarzı olması gerektiğini, insani hislerin tefekkürle anlam kazacağını bildirir. Yaratanını bilme ve tanıma, birinci ödevdir insan için. O nedenle, “Rabbinin adıyla oku” son derece önemli ve vurgulu bir emir ve uyarıdır. Allah’ın adı tazim önceliğiyle söze ve eyleme başlangıç yapılmadıkça hiçbir eylem ve söylem haiz-i değer değildir.
İnsanın faziletli ve faydalı vasfı, bütün insanların doğuştan eşit oldukları gerçeğini benimsemeyi gerektirir. Kur’an, insan türünde üstünlüğün, sorumluluk bilincinde olduğunu haber vermiştir. Allah Resulü (sav) de eşitlikte tarağın dişlerine benzettiği insanların, renk, dil, cinsiyet ve ırk ayırımına tabi tutulamayacağını, üstünlüğün surette ve malda değil kalplerde ve davranışlarda belireceğini bildirmiştir. Hz. Peygamber (sav)’in etrafında toplanan ilk müslümanların, cahiliye toplumunda hor görülen ve aşağılanmaya maruz kalan kimselerden oluşması, İslam Dininin ayrımcılığı reddeden ilkesel duruşu sayesindedir.
Yüce Yaratanın Âdemoğluna lütfettiği itibar, ferdi ve içtimai hayatı, peygamber uygulamalarına göre düzenlemekle korunabilir. İlahi kelam, itibar muhafazasında, işitme, görme ve vicdan gibi insani hasletlerin istimalini emretmektedir. İlgisiz ve duyarsız davranışlar Allah Teâla katındaki değerin aşınmasına ve zamanla kaybolmasına neden olur.
Dünya hayatında ibadete, öğrenmeye, çalışmaya ve bütün ilişki ve işlemlerde ahiret hayatını dikkate almaya ihtiyaç ardır. İnsan, imanda ve ibadette olduğu gibi fen, bilim, imar, ıslah, teknoloji ve sosyal yaşamı ilgilendiren her alanda sorumluluk üstlenmeli, ölçülülük temelinde çalışıp üretmeli, bu alanlardaki yükümlülüklerini de yerine getirmelidir. Kur’an’ın, dirilerin yaşamını düzenlemek için vahyedildiği[10] gerçeğine kayıtsız kalınmamalıdır.
Vahyin aydınlığında yürümek ve Dualarda buluşmak dileğiyle…
Hüseyin KÖKSAL
Vakfıkebir İlçe Müftüsü
[1] 49/Hucurat, 13
[2] 14/İbrahim, 34;16/ Nahl, 18
[3] 2/Bakara, 30; 39/Fatır, 35; 6/Enam, 165
[4] 17/İsra, 70
[5] 2/Bakara, 34; 17/İsra, 61; Sad, 71
[6] 95/Tin, 4
[7] 33/Ahzab, 72
[8] 86/Tarık, 5-7; 23/Muminun, 12; Hucurat, 13
[9] 17/İsra, 13
[10] 36/Yasin, 70